ARSENİK
Vücutta fonksiyonu yoktur. Bazı tarım ilaçları, boyalar ve
veteriner hekimlikte kullanılan ilaçlar gibi arsenik içeren bileşiklerin
üretimi ya da kullanılması sırasında zehirlenme olayları görülebilirse
de,olguların çoğu, arsenikli bir bileşik olan arsin (AsH3, arsenik hidrit)
gazının solunması ya da ağız yoluyla arsenik trioksit alınması sonucu oluşur.
Arsin renksiz ve sarımsak kokulu bir gazdır.
Endüstride cevherlerin ayrıştırma ve arılaştırması sırasında
ya da galvanizleme, kaynaklama gibi işlemlerde içinde arsenik kalıntısı olan
metallerin asidik çözeltilere temas etmesi ile açığa çıkar. Arsenikli atıklarla
kirlenmiş kanalizasyon sularında mantarlar da arsin sentezleyebilir. Arsenik
trioksit ise metalürji, seramik ve cam endüstrisinde kullanılmaktadır.
Arsin solunum yoluyla vücuda alındıktan sonra hemoglobinle
etkileşerek arsenik metabolitlerine dönüşür. Bu metabolitler eritrosit zarını
parçalayarak hemolize yol açar. Özellikle akut arsin zehirlenmelerinde ani ve şiddetli
hemoliz ortaya çıkar. İnorganik arsenik bileşikleri ağız yoluyla alındıklarında
mukozaları aşındırıcı etkilidir. Emildikten sonra oksidatif stresi artırır,
hücre sinyal iletimini bozar ve bazı enzimleri baskılar. Arsenat (As+5) ve
arsenit (As+3)’in karsinojen etkisi (kansere neden olan)tanımlanmıştır.
Akut arsin zehirlenmesi: Arsin gazına maruz kalındıktan
sonraki ilk saatlerde sarımsak kokusu dışında bir belirti olmayabilir. Belirti
ve bulgu olmayan (2-24 saat) dönemin ardından karın krampları, hematüri ve
sarılık başta olmak üzere, üşüme, titreme, ateş, ekstremitelerde soğukluk, baş,
bel ve yan ağrısı gibi belirti ve bulgularla giden klinik tablo ortaya çıkar.
Arsenik zehirlenmesi:
Arsenik bileşiklerinin ağızdan alınmasıyla akut, arsin ya da inorganik arsenik
bileşiklerinin uzun süreyle solunması sonucu kronik zehirlenme oluşur. Kronik
zehirlenme seyrektir.
davranış bozuklukları, diabet, işitme kayıpları, anemi, deri,
akciğer, karaciğer, idrar kesesi, böbrek ve kolon kanserleri sonucu ölüm oranlarında
artış gösterilmektedir. içme suyuyla arseniğin kronik alımının periferal kan
lenfositlerinde, ağız mukozası ve idrar yolları hücrelerinde karsinojen etkinin
göstergesi olarak mikronükleusların oluştuğu kanıtlanmıştır .Arsenikten
kaynaklanan sağlık problemlerinin kötü beslenme ile arttığı görülmüştür.Saç
dökülmesi,tırnaklarda çizgilenme (ağız yoluyla alındıktan 2-3 hafta
sonra).Karın ağrısı,kusma,kanlı ya da
sulu ishal,burun mukozasında kuruma,ağız ve dışkıda sarımsak kokusu olur. Sudan
zehirlenen yetişkinlerde deri dökülmesi, deride nasır şeklinde kalınlaşma,
idrarda protein ve reflekslerde yavaşlama görülmüştür.
KADMİYUM
Kadmiyum batarya yapımında, reaktör kontrol çubuklarının
üretiminde, boya ve plastik yapımında, metal kaplama işlemlerinde
kullanılmaktadır . Havadaki Cd tozlarının atmosferde birikmesi, Cd
içeren gübrelerin kullanılması ve tarım alanlarının sulanmasında lağım sularının
kullanılması insanların tüketeceği ürünlerin kontaminasyonuna yol açarak Cd
alımının artmasına yol açabilir . Özellikle Cd ile
kontamine toprakta yetişen lifli yeşillikler, patates, havuç, kereviz gibi
köklü sebzeler, pirinç, buğday gibi tahıllarda, yağlı tohumlarda yüksek
konsantrasyonda bulunur. Ayrıca kabuklu deniz hayvanlarında (istridye, yengeç),
yumuşakçalarda, hayvan sakatatlarında (özellikle yaşlı hayvanların karaciğer ve
böbreklerinde), yabani mantarlarda Cd düzeyi yüksektir. Ayrıca sigara dumanında
Cd bulunur ve içicilerin vücutlarına bir paketle 1-2 µg Cd girmektedir. 1-6 yaş
arası 95 çocuğun saç örneklerinde anne ve/veya babası sigara içen çocukların Cd
düzeylerini istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulmuştur. Diyette kalsiyum,
protein, çinko, demir ve bakırın az olması bağırsaktan Cd emilimini
arttırmaktadır kadmiyum, insanlarda yüksek tansiyona, kalp hastalıklarına,
akciğer kanserine ve kansızlığa neden olur. Kadmiyum; Kadmiyum böbrek, akciğer
ve gastrointestinal sistemi etkileyebilmektedir. Uzun süreli düşük dozlarda Cd
teması kemik kaybına yol açmaktadır. Prenatal dönemde Cd teması olan
hayvanlarda düşük doğum ağırlığı, iskelet anomallikleri, davranış ve öğrenme
problemleri gözlenmiştir .
Hayvan deneylerinde gebelik döneminde Cd temasının en çok sinir sistemini
etkilediği gözlenmiştir . Cd’un insan üzerindeki nörotoksik
etkileriüzerine az sayıda çalışma bulunmaktadır. Birkaç çalışmada çocuklarda
saç Cd düzeyi ile zeka puanı arasında ters bir ilişki olduğu gösterilmiştir
prostat kanserine, kansızlığa, doku tahribine, böbrek üstü bezlerin tahribine neden
olur.
KURŞUN
Hamilelik ve emzirme sürecindeki annelerin yaşadıkları ortam
ve yaşam tarzı, kurşunun bebekler için bir risk olup olmamasında
belirleyicidir. Anne sütü kurşun taşımaktadır . Plasenta ise, kurşun için
bir bariyer olmadığından fötus, anne kanındaki kurşunun % 90’ını plasental
yolla alır .Organizmada kurşun homojen olarak dağılmaz.Kana geçen kurşunun
%90’ı eritrositlerle moleküler bağ kurra. Çok az miktarda kurşun ise, plazma
proteinlerine bağlanır veya serbest halde kan sıvısında dolaşır. Dolaşım sırasında
kurşun, hücreler arası sıvı, dalak, kemik iliği ve böbrekler gibi RES
ortamlarına dağılır. Daha sonra kemikler, iskelet ve kalp kası, merkezi sinir
sistemi, saç ve kıllar ile tırnaklara geçer. Erişkinlerde kurşunun %95’i,
çocuklarda ise %74'ü, kemiklerde depolanır.Toksik etkiler daha çok 1-5
yaşındaki çocuklarda gözlenir; özellikle 18-24 aylık çocuklar yüksek risk
altındadırlar. Çünkü bu yaş çocukları toprak, boya ve kurşunla bulaşmış çeşitli
materyalleri ağızlarına götürmeye yatkındırlar. Tırnak yiyen çocuklar, tırnak
içlerine toplanan, toz ve toprakta doğal olarak bulunan kurşuna bağlı olarak
kurşun zehirlenmesi riski taşımaktadırlar .Kurşun zehirlenmesinin belirtileri
erişkinlerde birkaç hafta, çocuklarda ise, birkaç gün içinde ortaya çıkar.
Belirtiler çocuklarda daha şiddetli olarak görülür. Önlem alınmayan kurşun
zehirlenmelerinde felçler, körlük, hafıza kaybı, mental gecikme, kısırlık ve
karaciğer yetmezlikleri hatta koma ve ölüm gelişebilmektedir .Ülkemizde, kurşun
zehirlenmesi meslek hastalıkları arasında ilk sıradadır ve bu koşullar devam
ettiği takdirde, yıllarla birlikte, toplumsal açıdan en büyük risk olarak
dikkat çekecektir. Başlıca risk gurubu olan çocukların el temizli-ği, tırnak
yeme alışkanlıkları dikkatle izlenmelidir. Özellikle çocukların tırnakları kısa
arlıklarla kesilmeli, Boyalı zeminler ve eskimiş boyalı malzemelere elle temas
ve boya katmanlarının kopartılması yine çocukların bunları yemeleri
sakıncalıdır. Alkollü içkiler ve sigara kullanımı önemli düzeyde kurşun alımına
yol açan alışkanlıklardır. Sirke, meyve suyu gibi asidik gıdalar uzun süre
bekletilmemelidir .Toprakta birikmiş tonlarca kurşunun daha da artmaması ve
solunumla kurşun alımının azaltılabilmesi için kurşunsuz benzin ve diğer petrol
ürünlerinin kullanımının hızla zorunlu hale getirilmesi gerekmektedir
Kemiklerde biriken kurşun zamana bağlı olarak (yarılanma
ömrü yaklaşık 20 yıl) çözünerek böbreklerde tahribata neden olur. Kurşun bir
nevi nörotoksindir ve anormal beyin ve sinir sistemi fonksiyonlarına sebep
olmaktadır. Çocuklar üzerinde yapılan araştırmalarda kanda kurşun miktarı
arttıkça IQ seviyesinin düştüğü tespit edilmiştir. Diğer taraftan kurşun
nörotoksik özelliğinden dolayı sinir sisteminde iletimin azalmasına da yol
açmaktadır.
KROM
Krom içeren minerallerin endüstriyel oksidasyonu ve fosil
yakıtların, ağaç ve kağıt ürünlerin yanması neticesinde doğada (hexavalent)
altı değerlikli krom oluşmaktadır. Kromun kayalardan ve topraktan suya,
ekosisteme, havaya ve tekrar toprağa olmak üzere doğal bir dönüşümü vardır.
Ancak yılda yaklaşık olarak 6700 ton krom bu çevrimden ayrılarak denize akar ve
okyanus tabanında çökelir. Günde ortalama krom alımı (tüm değerliklerde) ortalama
30-200 µg’dır bu oranda alınan kromun toksikolojik bir etkisi yoktur ve yetişkin
bir insanda günlük krom ihtiyacını karşılar. Günde 250 µg’ a kadar alınan
kromun vücut sağlığına zararı yoktur. Günlük alınan krom miktarı tüketilen
besin maddeleri ile ilintilidir. Et, hububat, bakliyat ve baharatlar en iyi
krom kaynağıdır, süt ürünleri, pek çok sebze ve meyve ise az miktarda krom
ihtiva eder. İnsan vücudundaki krom eksikliği, şeker hastalığı olarak kendini
gösterir. Laboratuvar denemelerinde Cr (VI) nın kanserojen özelliği tespit
edilmiştir ve kanserojen etki özellikle bronş sisteminde etkindir. Krom uzun
süreli temas durumunda kimyasal kanser. Kromatlama yapan ve krom üretiminde
çalışan işçiler üzerinde yapılan araştırmalarda, cevherden dikromatların
(Cr2O72-) üretilmesinde ve izolasyonunda çalışan işçilerde bronşit kanserinin
arttığı tespit edilmiştir. Krom, metal alaşımlandırmada ve boyalar, çimento,
kağıt, kauçuk ve diğer malzemeler için pigment olarak kullanılmaktadır. Düşük
seviyelerde kroma maruz kalındığında, deride iritasyon ve ülser meydana gelir. Uzun
süreli maruz kalındığında böbreklerde ve karaciğerde hasara yol açabildiği gibi
kan dolaşım sistemini ve sinir dokularını tahrip edebilir. Krom daha çok sulu
ortamlarda birikerek çoğalır. Dolayısıyla yüksek seviyelerde kroma maruz kalmış
balık yemek oldukça tehlikelidir.
Kaynaklar:
http://www.kocatepetipdergisi.aku.edu.tr/PDF/Mayis%202005/Dr%20Yilmaz%20Dundar.pdf
http://www.metalurji.org.tr/dergi/dergi136/d136_4753.pdf