21 Mayıs 2012 Pazartesi

eskilerden hoş bir şarkı..


.tavsiye üzerine ;)


                                                                         

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Seri Katiller...

EDWARD GEIN (ED GEİN)

Gein, sürekli olarak kendi cinsiyetinin günah dolu doğasını anlatıp duran, aşırı mutaassıp, hükmedici bir anne tarafından yetiştirilmişti. 1945’te öldüğü zamanı Ed tüm hayatını korkunç bir baskıyla yönlendiren bu kadının hala duygusal olarak esiri olan 39 yaşında bir bekardı. Annesinin odasının pencerelerine tahtalar çakan Gein, orayı sanki mabetmiş gibi muhafız etti. Ancak evin geri kalan bölümler kısa zamanda çılgın bir adamın sapkınlıklarla dolu mezbahasına dönüştü.

Gein, komşular için birkaç ufak iş yaparak geçimini sağlamadığı zamanlardaki yalnız saatlerini dergilerdeki cinsiyet değiştirme ameliyatları, güney denizlerindeki kafa avcıları ve Nazi zulmünü anlatan yazıları okuyarak geçiriyordu. Onun kendi canavarlığı annesinin ölümünden birkaç yıl sonra başladı. Ümitsiz yalnızlığının ve ilerleyen psikozunun onu itmesiyle etrafındaki mezarlıklara giderek, oradan arta yaşlı kadınların cesetlerini çıkarıp uzaktaki çiftlik evine götürmeye başladı.

      Mutfağına girdikleri zaman, polisler kurbanın başı kesilmiş, içi boşaltılmış bedenini aynı bir av hayvanı gibi çatı kirişine baş aşağı asılmış şekilde buldular. Evin içine giren dedektifler kelimelerle anlatılamayacak korkunçlukta eşyalar buldular. İnsan derisi ile kaplanmış sandalyeler, kafataslarından yapılmış çorba kaseleri, kadın cinsel organlarıyla dolu bir ayakkabı kutusu, içi gazete kağıtlarıyla doldurulmuş ve duvara av hayvanlarının başları gibi asılmış insan yüzleri ve bir kadının vücudunun üst kısmından yapılmış, göğüsleri olan bir yelek. Gein daha sonra bu yeleği ve insan derisinden yapılmış giysileri giyerek kendini annesi yerine koyduğunu itiraf etmiştir.
Annesi hakkında bilinenler zaten alkolik ve zayıf olan kocasını ve çocuklarını kolayca etki altına alan, din saplantısı olan bir kadın olduğudur, ailesini finansal olarak destekleyen kadın, onları şehrin günah dolu yaşamından uzaklaştırmak amacıyla bir çiftlik evi almış ve burada çocuklarını diğer insanlardan uzak tutarak büyütmüştür.


           KATHERİNE KNİGHT

Doğum: 1956 Katherine Knight ömür boyu hapis cezasına çarptırılan ilk Avustralyalıydı. Ekim 2001'de, ayrılmış olmalarına rağmen boşanma davası devam eden kocası John Charles Thomas Price'ı öldürmekten tutuklandı. Knight bir mezbahada çalışıyordu. Kocası ise sık sık şiddete maruz kalıyordu. Kadın eski kocalarından birinin çenesini kırmış, bir başkasının da gözlerinin önünde sekiz haftalık yavru köpeğinin boğazını kesmişti. 29 Şubat 2000 günü Knight ve Price tartışmaya başladılar. Kadın boşanma davasından dolayı çılgına dönmüştü. Kasap bıçağıyla kocasını öldürdü. Otopside adamın vücudunda 37 bıçak izi tespit edildi. Yaraların çoğu çok derindi ve bıçak tüm hayati organlara saplanmıştı. Fakat dehşet daha yeni başlıyordu. Knight kocasını öldürdükten sonra derisini soymuş ve deriyi oturma odalarındaki kapıya taktığı bir et çengeline asmıştı. Sonra adamın cesedini parçalamış, kafasını bir tencereye koyup pişirmeye başlamış ve kalçalarından aldığı eti fırına atmıştı. Yanına da hazırladığı sebzelerle birlikte çocuklarına yedirmeye çalışmıştı. Çocuklar eve gelmeden önce ise polis yetişip kadını tutukladı. Mahkemede kadının ilk vahşet gösterisinin bu olmadığı ortaya çıktı. Knight'ın davası 2006'ya kadar sürdü ve sonunda ölüm cezasına çarptırılarak hapishaneye yollandı. 

MARY ANN COTTON 1832-1873 (KARA DUL)
Mary Ann Cotton 20 kadar kişiyi arsenikle zehirleyerek öldürmüş bir İngilizdi. 20 yaşında William Mowbray'le evlendi ve Plymouth'a taşındılar. Beş çocuklu çiftin çocuklarından dördü ateş ve mide ağrısından öldü. William ve Mary Ann bu ölümlerden sonra ülkenin kuzeydoğusuna döndüler ve üç çocuk daha yaptılar. Fakat bu çocuklar da öldü. Koca ise Ocak 1865'te bağırsak rahatsızlığından hayatını kaybetti. Bu noktada Mary Ann hayat sigortasından 35 bin pound aldı. Bu olay, daha sonra da sık sık tekrar edecekti. Yaşayan bir çocuğu ve ikinci kocası George Ward da bağırsak rahatsızlığı geçirip ölmüştü. Bir çocuğu daha ölünce, yerel gazeteler bu işin peşine düştüler. Mary Ann'in kuzey İngiltere'nin her yerinde dönem dönem yaşadığını, dört kocasının, bir sevgilisinin, bir arkadaşının, annesinin ve on iki çocuğunun öldüğünü ortaya çıkardılar. Bunların hepsi mide ve bağırsak hastalıklarından ölmüştü. Kadın, 24 Mart 1873'te asılarak idam edildi. Oldukça titiz bir kadın olduğu bilinen ve tarihe Kara Dul lakabıyla geçen Mary Ann Cotton'a celladı acımamış, hemen ölmesi için verilmesi gereken damlayı vermemişti. Cotton da bu sebeple ölmeden önce bir hayli acı çekmişti. 
GİLLES DE RAİS (MAVİ SAKAL)

1404 yılında Britanya'nın Machecoul şatosunda köklü ve soylu bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmiştir.
Büyükbabasının isteği üzerine 1426'da Rais, Britanya ile Fransa arasındaki savaş için orduya katıldı. Yetenekli ve başarılı bir asker olan Rais, çevresinde ünlü bir asker olarak nam salmıştır. Bu savaş Rais'nin hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Savaşın yarattığı yıkım, ölümler ve savaş şartları Rais'nin psikolojisinde farklı etkiler yaratmıştır. 1432'de büyükbabasının ölümüyle büyük bir mal varlığına sahip olan Rais, kendini zevke, sefaya adamıştır.Aşırı harcamaları yüzünden mali sıkıntıların bir sonucu olarak yaşadığı şatoyu ipotek ettirmiş ve topraklarının önemli bir bölümünü satmıştır.
5 yıl boyunca Fransa'da kız ve erkek çocuklar kaybolmaya başlamıştı. Bu kayıpların sırrı devam ederken Fransa'da bir cadı avı başlıyordu. Esrarengiz kayıplar hiç bir şekilde açıklanamamıştı. Çocukları kaçıran Rais, çocukların acı çekerek ölmesini seyrederek büyük bir keyif alıyordu. Yavaş yavaş ölen kurbanlarının enselerini kesiyordu. Kan kaybından ölmek üzere olan bir kurbanı acılar içinde ölene dek onunla cinsel ilişkiye giriyordu.Sonra kurbanlarının boğazını kesip kafasını gövdesinden ayırıyordu. İşkence çektirerek öldürdüğü çocukların kafalarını dizip güzellik yarışmaları düzenlerdi. Ailelerin şüphelenmesi üzerine hakkında ortaya atılan şikayetler sonuç vermemişti. Rais'nin güçlü ve soylu biri olması herhangi bir soruşturma başlatılmasını önlüyordu. İşlediği toplu cinayetler Rais de yakalanma endişesi yaratmış, 1438'de satın aldığı Jean Chantoce'ya ait şatoyu satın aldıktan sonra habersiz bir şekilde şatoya gelen Jean'ı haber alan Rais, tüm cinayet delillerini ortadan kaldırmayı başarmıştır. 

Şato'da çalışan uşakları zindanlara sinmiş olan çürümüş ceset kokusundan korunmak için maske takmaya başlamışlardır. Şato'da yer alan 140'tan fazla insan cesedini sandıklara yükleyip ilk yaşadığı şatoya taşıttıktan sonra burada hepsini yaktırmıştır. 1440'ta kendi mülkünü satın almak isteyen papaz Jean Le Ferron'u yakalatıp hapsettirdikten sonra kiliseyi karşısına almış, bir papazı hapsettirmekle kutsal değerlere saygısızlık yaptığı düşünülmüştür. Rais'yi tutuklamak için şatoya gelen okçular, buranın ocağında çok sayıda insan kemikleri ve Rais'nin yatak odasında kanlı çocuk elbiselerini bulmuşlardır. 


ALBERT FİSH

Kuzuların Sessizliği filmine ve filmin Kesh karakteri Hannibal Lecter'a ilham kaynağı olan seri katil.Genellikle küçük ve savunmasız çocukları kurban seçen Albert Fish, cinayetlerinde mutlaka işkenceler uyguluyor,etlerini yiyor, kurbanlarına acı çektirmekten büyük zevk duyarak, bunları din adına yaptığını düşünüyordu. 1920 yılına kadar yaklaşık 15 cinayet işlediği varsayılmaktadır. Seri katil, aynı zamanda kendi kendisine de çeşitli işkenceler uyguluyor, kendi idrarını içip, çivili sopayla kendini dövmek, kasıklarına iğne batırmak gibi cinsel ve fiziksel işkencelerle kendi günahlarını cezalandırdığına inanıyordu. İşkence yaptığı ve öldürdüğü çocukları "tanrıya verilen kurbanlar" olarak düşünüyordu.
1935 yılında yargılanmasının sonunda deliliğine kanaat getirildiyse de elektrikli sandalyede idam cezasına çarptırıldı. Kararı duyunca"Hiç tatmadığı bu büyük zevki tatmaktan mutlu olacağını" açıkladı. 

11 Mayıs 2012 Cuma

Hayvanların İlginç Özellikleri

Baykuşlar:


   Baykuşların öbür kuşlara göre daha fırlak olan gözleri neredeyse hareketsizdir ve baykuş başka yere bakmak isterse, kafasını çevirmek zorundadır; buna karşılık birçok tür, kafalarını yatay olarak  270°, yani bir çemberin 3/4'ü kadar çevirebilir ve başlarını yukarıya ve aşağı 180° döndürebilir.Birçok baykuşta yaklaşık bir göz büyüklüğünde kulak delikleri bulunurken, birkaç türde kafanın bütün yan kesimini kaplayan çok büyük kulak deliklerine rastlanır.Zifiri karanlıkta da işitme duyularıyla avın yerini tespit ederek yakalarlar. Kulakları, en küçük hışırtıyı işitebilecek duyarlılıktadır.Göz benzeri benekleri olan baykuşun (Glaucidium perlatum) başının arkasında belirgin gözleri bulunan taklit bir yüz bulunur. Bu da düşmanlarını caydırır.Bazı türlerde vücut ağırlığının yüzde beşini gözler oluşturur.Gece insanların gördüğünden 10 kat daha net görür.





Dikenli Balık:
Kuzey Amerika ve Avrupa boyunca gölcük ve nehirlerde bulunan erkek dikenli balıklar, birçok kuşunkinden çok daha özenle hazırlanmış yuvalar yaparlar.
Bu balık türü, su bitkilerinin parçalarını toplar, böbreklerinden salgılanan yapışkan bir sıvıyı fışkırtarak bitki parçalarını birbirlerine yapıştırır. Yuvaya uzun düzgün bir yığın biçimi vermek için çevresinde sürtünerek yüzer. Sonra bu yığının ortasından hızla geçerek, ön ve arka girişi olan ve arasından suyun aktığı bir tünel oluşturur. Bir dişi yuva alanına girdiğinde, dikenli balık zikzak şeklinde bir kur dansı yapar. Dişiyi tünel şeklindeki yuvasına götürür ve burnuyla yuvanın girişini işaret eder. Dişi yumurtalarını bıraktıktan sonra erkek yumurtaları döllemek için yuvanın ön girişinden içeri girerken, dişiyi arka çıkıştan dışarı iter. Yuva birkaç dişi tarafından yumurtayla doldurulduğunda erkek nöbet tutar ve tünelin içine tatlı su akışını sağlar. Ayrıca yuvanın kırılıp giden bölümlerini onarır. Yumurtalar çatladıktansonra, birkaç gün daha nöbet tutmaya devam eder. Daha sonra alt kısmını yavru dikenli balıklar için "çocuk odası" olarak bırakarak, yuvanın tepesini koparır.




Ok Kurbağası:

 Bu kurbağayı yutan bir insan 1 dakikadan az bir sürede yaşamını yitirir. Batrakotoksin (Batrachotoxin) denilen zehri bilinen en etkili zehirden bile 250 kat güçlüdür. Boyu yalnızca 2,5 cm olmasına rağmen, bir insan ona dokunduğu anda vücuduna 400 farklı alkali zehir yayılmaya başlar. Zehir kana karışırsa 1 dakika içerisinde öldürebilir. Derisindeki zehir 30.000 fare yada 150 insanı öldürebilecek güçtedir.Bilimadamları bunun Amazonlar'da yaşayan zehirli karıncaları yemelerinden kaynaklandığını, bu zehirlerin derideki keseciklerde depolandığını öne sürmüş ve bunu kanıtlamışlardır.     



Rheobatrachuslar:

Dişi Rheobatrachuslar, döllendikten sonra kendi yumurtalarını yutarlar. Ama bu yumurtalarla beslenmek için değil, onları korumak için.. Yumurtalardan çıkan iribaşlar midede kaldıkları 6 hafta boyunca sürekli gelişir. Peki iribaşlar nasıl olmaktadır da uzun zaman sindirilmeden midede kalabilmektedir?

Yavrusunu ağzından dünyaya getiren Rheobatracbus kurbağası
Bunun için kusursuz bir sistem yaratılmıştır. Öncelikle anne kurbağalar, bu 6 haftalık üreme mevsiminde yemeyi, içmeyi keser. Bu sayede mideleri sadece yavrulara tahsis edilmiş olur. Ancak bir diğer tehlike, midenin düzenli olarak salgıladığı hidroklorik asit ve pepsindir. Bu salgıların normalde yavruları çok kısa sürede parçalayıp öldürmesi gerekir. Ancak buna karşı çok özel bir tedbir alınmıştır. Anne karnındaki sıvılar, yumurta kapsüllerinden, daha sonra da iribaşlardan salgılanan "prostaglandin E2" adlı salgıyla etkisiz hale getirilir. Böylece yavrular bir asit havuzu içinde yüzmelerine rağmen güvenli bir biçimde büyür.Yavrular mideden çıkıp dış dünyaya adım atarken, annenin yemek borusu, aynen doğum sırasındaki vagina gibi genişler. Yavrular dışarı çıktıktan sonra ise anne yemek yemeye başlar ve mide eski haline döner.




Boulengerula taitanus:


Boulengerula taitanus adı verilen tropikal etobur sürüngenin dişileri, yetişkinliğe erene kadar yavrularına kendi derilerini ikram ediyor.
  Bilim adamlarına göre bu durum hayvanlar aleminde şimdiye dek görülmemiş bir olay. Çünkü 20-30 santimetre boyundaki yavrular, annelerinin dış deri hücrelerini kemirmeye elverişli özel dişlerle dünyaya geliyor.
Londra'daki Tabiat Tarihi Müzesi'nden Mark Wilkinson başkanlığındaki araştırma ekibi, kemirilen epitel dokunun lipide (yağ) dönüştüğünü tespit etti. Yağ hücreleri, minik yavruların hızla büyümesini sağlıyor.
  Laboratuvar şartlarında yapılan gözlemlere göre, yavrular bir hafta içinde yüzde 11 büyürken, annenin vücut kütlesi yüzde 14 azaldı. Yavruların midesinde neler olduğunu da inceleyen araştırmacılar, annelerinin derisinin yavruların tek besin kaynağı olduğu sonucuna vardı.



Basiliks:

Suda yürüyen kertenkele saniyede 20 adım atarak suyun üstünde çılgınca koşar. Ayakları suya değdiği anda, her bir parmak iyice kasılarak ayağın yüzey alanının artmasını ve suyu kolayca itmesini sağlar. Böylelikle ayaklar, vücudun ağırlığını rahatlıkla dengelerler. Kertenkelenin ayakları suyu ittiğinde, bir hava baloncuğu oluşturarak fazladan destek sağlar ve diğer ayağın dönüşünü tamamlayıp suya değmesi için zaman kazandırır. Ağırlık ikinci ayağa aktarılırken kertenkele, baloncuk yok olmadan önce birinci ayağını sudan çeker. Hava baloncuğu çok önemlidir, çünkü ayağı doğrudan suya değecek olsa, kertenkele suya düşebilir. Ayrıca kertenkelenin hareketi insanla kıyaslandığında, insanın bu hareketi gerçekleştirebilmesi için saniyede 30 m. koşması ve azami kas esnemesinin 15 katı bir esneme yapması gerekir ki, bu olanaksızdır. 





GEKO:
Geko, nemli tropik bölgelerde yaşayan bir tür kertenkeledir. Ancak bu kertenkele diğer hem cinslerinden bir özelliğiyle ayrılır. Geko duvarda veya tavanda, düz bir yolda yürüyormuşçasına rahat hareket edebilir ya da cilalı bir zeminde baş aşağı bir konumda koşturabilirler. Hatta düz bir tavana tek ayağı ile tutunup, vücudunu aşağı bırakarak asılı durabilirler. 
Gekonun ayaklarının hangi özelliği zemini sıkıca kavranmasına imkan tanımaktadır?
Geko ayaklarında bir yapışkan madde salgılayarak tutunuyor olabilir mi? Bu mümkün değil; çünkü hayvanda yapıştırıcı madde salgılayacak herhangi bir salgı bezi mevcut değildir.
Üstün kavrama özeliğinin vantuzlama yoluyla sağlanması da imkansızl. Çünkü gekonun ayakları vakum ortamında da iş görebiliyor. Bu gekonun vantuzlama yöntemini kullanmadığının en büyük göstergesi. Havanın olmadığı yerde, bir pompayı zemine yapıştırmanın imkansız olduğunu hatırlayın.
Elektrostatik çekimde de söz konusu değil; çünkü yapılan deneylerde gekonun elektron iyonu yüklenmiş havada bile yüzeylere tutunabildiği görülmüştür. Eğer elektrostatik çekim kullanılıyor olsa idi havaya yüklenen iyonlar, bu çekim kuvvetini etkileyip gekonun tutunmasını engellerdi.
Portland'taki Lewis & Clark College'dan çevre fizyologu Kellar Autumn ve University of California Berkeley'den Bio-mühendis Robert Full tarafından liderlik edilen ve Massatchusetts IS Robotics tarafından desteklenen geko takımı gekonun nasıl tırmandığını mikroskobik açılardan incelemişlerdir.
Geko ayaklarında, belki de sadece nükleer fizikçilerin haberdar olabilecekleri bir kuvvet mevcuttur:
Hayvanın ayak parmakları, tıpkı bir kitaptaki sayfalar gibi ince doku yaprakları ile kaplıdır. Her bir yaprak "setae" adı verilen yüz binlerce kıl benzeri uzantılarla kaplıdır. Bir tek gekoda bu kıllardan 2 milyonun üzerinde sayıda mevcuttur. Bu staeler spatula benzeri yüzlerce uca ayrılmaktadır. Her bir ucun kalınlığı milimetrenin beş binde biri kadardır (bir bakteriden bile küçük).
Geko takımının üyeleri bir tane setae'yi ayırıp mikroskobik bir alıcıyla yapışkanlık gücünü ölçtüler. Gekonun ayaklarını uyararak araştırmacılar setayı alıcıya bastırdılar ve sonra geri çektiler. Ve bir tek setanın şaşırtıcı bir güçle çabalarına karşı geldi, bir karıncayı kaldırabilecek kadar bir gücü vardı. 
Bu kıllar hayvanın topuklarına bakacak biçimde konumlandırılmıştır. Geko adım atarken, ayak tabanını yüzeye bastırır ve hafifçe geriye çekerek, kılların zemine maksimum düzeyde temas etmesini sağlar.
Bu esnada ayak ile yüzey arasında, moleküler düzeyde "Van der Vaals" adı verilen zayıf bir çekim kuvveti oluşur. Bu bağlar, bitişik iki atomun taşıdığı elektrostatik yükten kaynaklanır. 
Bir atom pozitif yüklü çekirdeğin negatif yüklü elektron bulutuyla çevrilmesinden oluşur. Eğer çekirdeğin pozitif yükü elektronların negatif yüküne eşitse atom bir yük taşımaz. Ancak elektronlar çekirdeğin etrafında gelişi güzel dolaşırlar. Bazen hepsi çok kısa bir an için olsa dahi atomun bir tarafında toplanırlar. Bu durumda atomun bir tarafı geçici olarak negatif yüke sahipken diğer tarafı artı yüke sahip olacaktır. Bu değişken yükler çevredeki atomları da etkiler: Bir ağacın gövdesine değen bir setayı gözünüzde canlandırın. Şimdi setanın ucundaki atomun elektrik yüklendiğini ve pozitif yüklü tarafının ağaca yakın olduğunu hayal edin. Pozitif yük ağacın gövdesindeki en yakın atomların elektronlarını çekecek ve her iki atomu bir araya getirecektir.
Ayak dolayısıyla da kıllar, belirli bir açı ile kaldırılınca çekim kuvveti de ortadan kalkacak ve hayvan ilerleyebilecekti. 
Van der Waals kuvveti sizin eliniz ve duvar arasında da vardır ama çok zayıftır. Atomik seviyede bakacak olursak elinizin yüzeyi dağlarla kaplı gibidir ve sadece tepedeki atomlar duvarla temas ederler. Ancak gekonun ayağındaki binlerce ıspatula ucu tıpkı bir tutkal gibi duvara yapışır.
Ancak eğer gekonun parmakları gerçek yapışkanla kaplı olsaydı (veya bir zamanlar bilim adamlarının sandığı gibi vantuzlarla) gekonun her ayağını kaldırdığında bu yapışkanlığı kırmak için çok fazla enerji harcaması gerekirdi. Ancak geko takımının bulgularına göre, gekonun duvara değdiği açıyı değiştirmesi ayağını çekmesi için yeterlidir. 



KOPİ LUWAK

KOPİ LUWAK




Endonezya'da (Sumatra Adasında) Civet Kedilerinin yediği olgunlaşmış, hasata hazır Kahve Kirazının ( Coffee Cherry = Kahve Kirazı) yutulması, mideden - bağırsağa geçişi ve dışkı olarak da dışarı atılması ile elde edilen bir "doğal" fermentasyon çekirdek ayıklama olayıdır. Mideden geçerken de hazım sırasında kahvenin içindeki bazı enzimlerin oranını düşürüyor ve düşük asitli, sert bir kahve olarak karşımıza çıkıyor. Dışkı ile birlikte çıkan bu çekirdekler ardından yıkanıyor ve yeşil çekirdek olarak da dünyaya pazarlanıyor.





The Asian palm civet (Paradoxurus hermaphroditus)


“Kopi” Endonezya dilinde kahve anlamına geliyor , “luwak” ise bu kırmızı ham kahve çekirdeğini yiyen hayvanın bölgesel adıdır. Kopi Luwak’ın normal kahvedeki gibi acı bir tadı yoktur. Bunun nedeni ise misk kedilerinin mide asididir.Ayrıca 1 fincanı 60 TL.Tabi ki bu fiyat değişiklik gösterebilmektedir.




 Kopi Luwak kahvesi üzerinde yapılan incelemelere göre,üzerinde diğer kahve çeşitlerine göre daha az bakteri bulunmaktadır.




Kopi Luwak 'ın topraksı,pürüssüz güçlü tadı yoğun aroması vardır.







Her yıl ortalama 250-300 kg kadar özel çiftliklerde üretilmekte ve kilo fiyatı yaklaşık 1150 eurodur.Her şeye rağmen yoğun ilgi görmektedir.



6 Mayıs 2012 Pazar

KLONLAMA


KLONLAMA

•Klonlama nedir?
•Klonlama yöntemleri nelerdir?
•Klonlama neden yapılır?
•Klonlamanın olumlu ve olumsuz tarafları nelerdir?

KLONLAMA NEDİR ?

•Moleküler biyoloji teknikleri kullanarak bir DNA dizisine eş DNA üretmek veya bir hücreden yola çıkarak hücre bölünmesi ile genetik olarak birbirine eş hücre grubunun oluşmasıdır.
•Eşeysiz üremeyle genetik kopya oluşturulur.



                                                                       DOLLY’nin Oluşumu



KLONLAMA
YÖNTEMLERİ :


                                                                                    
              •DNA KLONLAMA      
                                                                                                  

                                                                                                                 
              •ÜREME AMAÇLI KLONLAMA




              •TEDAVİ AMAÇLI KLONLAMA

                                                                                                                                                     







DNA KLONLAMA

•Farklı birey veya türlerden alınan DNA parçalarının fonksiyonel olacak şekilde birleştirilmesidir. Bu teknolojinin en güzel örneği, insandaki insülin hormonunu şifreleyen genin, bakteriyel plazmit (hücrelerde kromozom yapısında olmayan stopilazmik DNA’lardır ) DNA’sı ile birleştirilmesidir.

•Başka bir DNA parçası ile birleştirilerek değişikliğe uğramış olan plazmit DNA’sı, “rekombinant-DNA molekülü” adını alır. Bu rekombinant DNA’yı bakteri içinde çoğaltarak insülin geninin çok sayıda kopyasını yapmak mümkündür.

ÜREME AMAÇLI KLONLAMA

•Şu anda var olan yada daha öncesinde var olmuş olan bir hayvanın DNA’sıyla aynı DNA’ya sahip hayvanların meydana getirilmesidir.
•Bu işlem üreme hücresine sahip olmayan bir bireyin çocuk sahibi olmasına yardımcı olmak için de kullanılır. Örneğin Dolly bu teknoloji ile yaratılmıştır.

TEDAVİ AMAÇLI KLONLAMA

 •Terapatik klonlamaya embriyo klonlama da denir.
• Araştırmalarda kullanılmak üzere insan embriyosunun üretilmesi işlemidir.
• Bu işlemin amacı klonlanmış insan yaratılması değil fakat insan gelişiminin ve hastalıkların tedavisinin araştırılması ve çalışılması için kök hücrelerin yetiştirilmesidir.
• Kök hücreler insan vücudunda herhangi çeşit bir hücreye dönüşerek bozulmuş yada hastalıklı dokuları yenileme/ iyileştirme yeteneğine sahip oldukları için biyomedikal araştırmalarda çok önemlidir ve buradaki temel amaç ise kişiye özel kök hücreleri üretmektir.

-Kök Hücre Oluşturma

Bu işlemin basamaklarını şu şekilde gösterebiliriz:

•Kök hücreler yumurta 5 gün boyunca döllendikten sonra yumurta içerisinden çıkartılırlar. Gelişimin bu aşamasındaki yumurtaya “ blastosit ” denir.  Kök hücrenin çıkarılması embriyoyu parçalar ve yok eder.
•Çıkartılan kök hücreler petri kaplarında potansiyel terapatik dokuları yada ayrı organları oluşturmak için kültürleniyorlar.
•Oluşumu hedeflenen bu terapatik dokuların sonradan vücudun iyileştirilmesi planlanan yerine aktarılıp bulundukları yerdeki hasarı onarmaları amaçlanmakta ve üzerinde çalışılmaktadır.(Kan hücresi,kas hücresi vb oluşturma)
•Bu sayede kişilerin kendi hücrelerinden doku ya da organ üretileceği için dokunun vücut tarafından reddedilme olasılığı ortadan kalkacaktır.

KLONLAMANIN AMAÇLARI

•Üstün genetik yapıya sahip ancak herhangi bir sebeple döl veremeyen veya ölmek üzere olan bir çiftlik hayvanı klonlanarak çoğaltılabilir. Bir başka uygulama alanı nesli tükenmekte olan ve az sayıda kaldığı için üretilemiyen hayvanların bu teknoloji kullanılarak çoğaltılmasıdır.

•Bu teknoloji ile arzu edilen genetik yapı çoğaltılabilmekte ve böylece üstün genetik özelliklere sahip birden fazla çiftlik hayvanının üretilmesiyle üniform sürüler elde edilebilmektedir. Örneğin, artık döl veremeyecek yaşa gelmiş kaliteli bir inek, klonlama yöntemi ileçoğaltılabilmektedir. Bu teknoloji ile bir sığır çiftliği sahibinin isteği üzerine 13 yaşında ve artık döl vermeyen iyi kaliteli bir etçi inekten doku alınarak ilk ticari klonlama çalışması gerçekleştirilmiş.

•Et kalitesi, süt üretimi, büyüme oranı döl verimi hayvanların değerlendirilmesinde  dikkate alınan önemli kriterler arasında sayılabilir. Mükemmel kalitede süt veren bir inek veya diğerlerinin arasında derhal göze çarpan ideal bir boğa gibi üstün niteliklere sahip seçilmiş hayvanların birkaç kez kopyalanması veya çok kaliteli hayvanların kalabalık klon sürülerinin elde edilmesi gibi seçenekler mümkündür.

•Klonlama teknolojinin hedeflerinden biri de nesli tükenmekte olan hayvanlar olmuştur. İlk olarak 1998 yılında ana vatanı Hindistan ve Çin olan yabani bir sığır türünden (gaur) elde edilen hücre, çekirdeği çıkartılmış evcil sığır yumurtasına transfer edildi ve doğan gaur yavrusu 48 saat yaşadı.

•1999 yılında Audobon Enstitüsü Soyu Tükenen Türler Araştırma merkezinden araştırmacılar tükenmekte olan bir canlı türüne ait daha önceden dondurulmuş embriyosunu başka bir canlı türüne nakletmişlerdi.sonuçta sıradan bir ev kedisi afrika vahşi kedisi doğurdu.Peki ya nesli tükenmiş canlılar onlar tekrar yaşayabilirler mi? 1999 yılında bir grup Rus bilimadamı çok iyi korunmuş bir mamut kalıntısı buldular.Ancak olumsuz çevre koşulları DNA sına çok zarar vermişti.
•Kök hücre yöntemiyle ölümcül hastalıklarda organ üretmeyi sağlamak.

•Büyük insanların veya efsanevi derecede güzel kişilerin tekrarlanması.

•Kalıtsal hastalık tehlikesini azaltmak için sağlıklıların çoğalması.

•Kısır çiftler için çocuk sahibi olma.

KLONLAMANIN OLUMSUZ YÖNLERİ
•Yine ayrıca bazı alanlarda benzer insanların kullanımı da insan yığınlarının savaş ,haber alma gibi alanlarda kötüye kullanılmasını sağlar.

•Bazı çevreler, kopyalamayı ileride gerekebilecek organ nakilleri için bir depo gibi kullanabilme düşüncesi ile desteklemektedirler. Bu durum ise tıp etiği açısından insan ahlakına aykırıdır .Nitekim ileride organ gerekebileceği düşüncesinden hareketle bir cenini üretmek ve sonra da gerekince onu parçalayarak organını almak ahlaki bir olay değildir.

•Klon canlıların çok büyük sağlık sorunları olabilmektedir.Erken yaşlanma,gen etkinliklerinde düzensizlikler ,gelişim bozuklukları bu sorunlar arasındadır.

•Bu gün kök hücreler göbek kordonu, kemik iliği gibi vücudun bazı bölgelerinden elde edilebilmesine karşın bunların sınırlı sayıda dokuya dönüşebilmeleri uygulama alanlarını  kısıtlamaktadır. Oysa embriyodan elde edilen kök hücreler hertürlü dokuya dönüşebilme özelliğine sahiptir.Ama tedavi amaçlı klonlamada embriyodan gerekli kök hücre alınıp embriyo öldürülüyor.Bu da tartışmalara yol açmaktadır.

•Nesli tükenen canlıların zaten azalmış olan genetik çeşitliliği klonlamayla daha da azalacaktır.

KÜÇÜK BİLGİLER
•Klon canllar çok sayıda deneme sonucunda oluşurlar.Dolly 277 başarısız deneme sonucu oluşmuştur.
•1952 yılında ilk klon canlı,minik iribaş oluşturuldu.
•1999 yılında Dolly’nin biyolojik yaşının klonlandığı canlıyla aynı olduğu açıklandı.
•Dolly den sonra domuz, fare,maymun gibi canlılar da klonlanmıştır.
•Alzheimer, Parkinson gibi hücrelerin dejenerasyonuna bağlı olarak gelişen hastalıklar için yeni bir tedavi yaklaşımı ortaya çıkmıştır.

KAYNAKLAR:

http://www.biltek.tubitak.gov.tr
http://www.turkhaygen.gov.tr
http://www.unesco.org.tr
http://www.deu.edu.tr
http://tr.wikipedia.org



HAZIRLAYAN :GAMZE NAR

2 Mayıs 2012 Çarşamba

EN İYİ 10 FİLM

















Film Adı : GADJO DİLO

Yönetmen:Tony Gatlif                                                                                                                   Oyuncular:Romain Duris,Rona Hartner...
Yapım Yılı:1997                  
Tür:Dramatik Komedi
Yorum:Çingenelerin arasına karışan Fransız  gencin neler yaşadığını anlatan  eğlenceli ,hoş bir film.






Film Adı : INTERSTATE 60


Yönetmen:Bob Gale
Oyuncular:Gary Oldman,James Marsden,Christopher Lloyd
Yapım Yılı:2002
Tür:Macera
Yorum:Ben de böyle bir şey yaşamak istiyorum dedirterek hayatınızı da siz farkında olmadan sorgulatacak uçlarda bir film.















  Film Adı : BUGÜN ASLINDA DÜNDÜ

  Yönetmen:Harold Ramis
  Oyuncular:Bill Murray,Andie MacDowell…
  Yapım Yılı:1993
  Tür:Fantastik,Komedi
  Yorum:Nefret edilen bir günün tekrar tekrar yaşandığı her defasında ayrı güldüren film.











Film Adı : 500 DAYS OF SUMMER

Yönetmen:Marc Webb
Oyuncular:Joseph Gordon-Levitt,Zooey Deschanel…
Yapım Yılı:2009
Tür:Dram,Romantik
Yorum: Aşkın gerçek olduğuna inanmayan bir kadın ve ona aşık olan bir adamın hikayesini anlatıyor.












Film Adı : BİG FİSH

Yönetmen:Tim Burton

Oyuncular:Ewan McGregor,Albert Finney,Billy Frudup

Yapım Yılı:2003

Tür:Dramatik Komedi












                                           

Film Adı : MEN OF HONOR 

Yönetmen:George Tillman

Oyuncular:Cuba Gooding Jr,Robert De Niro,Charlize Theron

Yapım Yılı:2000

Tür:Dram











Film Adı : THE TRUMAN SHOW

Yönetmen:Peter Weir

Oyuncular:Jim Carrey,Laura Linney…

Tür:Dramatik Komedi

Yapım Yılı:1998











Film Adı : THE BUCKET LİST

YÖNETMEN:Rob Reiner

Oyuncular:JAck Nicholson,Morgan Freeman,Sean Hayes

Tür:Dram,Macera,Komedi

Yapım Yılı:2008






Film Adı : GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE

Yönetmen:Tony Kaye

Oyuncular:Edward Norton,Edward Furlong,Elliott Gould

Tür:Dram

Yapım Yılı:1998












Film Adı : GOOD WİLL HUNTİNG

Yönetmen:Gus Van Sant

Oyuncular:Matt Damon,Robin Willeams,Ben Affleck

Tür:Dramatik Komedi

Yapım Yılı:1997