11 Mayıs 2012 Cuma

Hayvanların İlginç Özellikleri

Baykuşlar:


   Baykuşların öbür kuşlara göre daha fırlak olan gözleri neredeyse hareketsizdir ve baykuş başka yere bakmak isterse, kafasını çevirmek zorundadır; buna karşılık birçok tür, kafalarını yatay olarak  270°, yani bir çemberin 3/4'ü kadar çevirebilir ve başlarını yukarıya ve aşağı 180° döndürebilir.Birçok baykuşta yaklaşık bir göz büyüklüğünde kulak delikleri bulunurken, birkaç türde kafanın bütün yan kesimini kaplayan çok büyük kulak deliklerine rastlanır.Zifiri karanlıkta da işitme duyularıyla avın yerini tespit ederek yakalarlar. Kulakları, en küçük hışırtıyı işitebilecek duyarlılıktadır.Göz benzeri benekleri olan baykuşun (Glaucidium perlatum) başının arkasında belirgin gözleri bulunan taklit bir yüz bulunur. Bu da düşmanlarını caydırır.Bazı türlerde vücut ağırlığının yüzde beşini gözler oluşturur.Gece insanların gördüğünden 10 kat daha net görür.





Dikenli Balık:
Kuzey Amerika ve Avrupa boyunca gölcük ve nehirlerde bulunan erkek dikenli balıklar, birçok kuşunkinden çok daha özenle hazırlanmış yuvalar yaparlar.
Bu balık türü, su bitkilerinin parçalarını toplar, böbreklerinden salgılanan yapışkan bir sıvıyı fışkırtarak bitki parçalarını birbirlerine yapıştırır. Yuvaya uzun düzgün bir yığın biçimi vermek için çevresinde sürtünerek yüzer. Sonra bu yığının ortasından hızla geçerek, ön ve arka girişi olan ve arasından suyun aktığı bir tünel oluşturur. Bir dişi yuva alanına girdiğinde, dikenli balık zikzak şeklinde bir kur dansı yapar. Dişiyi tünel şeklindeki yuvasına götürür ve burnuyla yuvanın girişini işaret eder. Dişi yumurtalarını bıraktıktan sonra erkek yumurtaları döllemek için yuvanın ön girişinden içeri girerken, dişiyi arka çıkıştan dışarı iter. Yuva birkaç dişi tarafından yumurtayla doldurulduğunda erkek nöbet tutar ve tünelin içine tatlı su akışını sağlar. Ayrıca yuvanın kırılıp giden bölümlerini onarır. Yumurtalar çatladıktansonra, birkaç gün daha nöbet tutmaya devam eder. Daha sonra alt kısmını yavru dikenli balıklar için "çocuk odası" olarak bırakarak, yuvanın tepesini koparır.




Ok Kurbağası:

 Bu kurbağayı yutan bir insan 1 dakikadan az bir sürede yaşamını yitirir. Batrakotoksin (Batrachotoxin) denilen zehri bilinen en etkili zehirden bile 250 kat güçlüdür. Boyu yalnızca 2,5 cm olmasına rağmen, bir insan ona dokunduğu anda vücuduna 400 farklı alkali zehir yayılmaya başlar. Zehir kana karışırsa 1 dakika içerisinde öldürebilir. Derisindeki zehir 30.000 fare yada 150 insanı öldürebilecek güçtedir.Bilimadamları bunun Amazonlar'da yaşayan zehirli karıncaları yemelerinden kaynaklandığını, bu zehirlerin derideki keseciklerde depolandığını öne sürmüş ve bunu kanıtlamışlardır.     



Rheobatrachuslar:

Dişi Rheobatrachuslar, döllendikten sonra kendi yumurtalarını yutarlar. Ama bu yumurtalarla beslenmek için değil, onları korumak için.. Yumurtalardan çıkan iribaşlar midede kaldıkları 6 hafta boyunca sürekli gelişir. Peki iribaşlar nasıl olmaktadır da uzun zaman sindirilmeden midede kalabilmektedir?

Yavrusunu ağzından dünyaya getiren Rheobatracbus kurbağası
Bunun için kusursuz bir sistem yaratılmıştır. Öncelikle anne kurbağalar, bu 6 haftalık üreme mevsiminde yemeyi, içmeyi keser. Bu sayede mideleri sadece yavrulara tahsis edilmiş olur. Ancak bir diğer tehlike, midenin düzenli olarak salgıladığı hidroklorik asit ve pepsindir. Bu salgıların normalde yavruları çok kısa sürede parçalayıp öldürmesi gerekir. Ancak buna karşı çok özel bir tedbir alınmıştır. Anne karnındaki sıvılar, yumurta kapsüllerinden, daha sonra da iribaşlardan salgılanan "prostaglandin E2" adlı salgıyla etkisiz hale getirilir. Böylece yavrular bir asit havuzu içinde yüzmelerine rağmen güvenli bir biçimde büyür.Yavrular mideden çıkıp dış dünyaya adım atarken, annenin yemek borusu, aynen doğum sırasındaki vagina gibi genişler. Yavrular dışarı çıktıktan sonra ise anne yemek yemeye başlar ve mide eski haline döner.




Boulengerula taitanus:


Boulengerula taitanus adı verilen tropikal etobur sürüngenin dişileri, yetişkinliğe erene kadar yavrularına kendi derilerini ikram ediyor.
  Bilim adamlarına göre bu durum hayvanlar aleminde şimdiye dek görülmemiş bir olay. Çünkü 20-30 santimetre boyundaki yavrular, annelerinin dış deri hücrelerini kemirmeye elverişli özel dişlerle dünyaya geliyor.
Londra'daki Tabiat Tarihi Müzesi'nden Mark Wilkinson başkanlığındaki araştırma ekibi, kemirilen epitel dokunun lipide (yağ) dönüştüğünü tespit etti. Yağ hücreleri, minik yavruların hızla büyümesini sağlıyor.
  Laboratuvar şartlarında yapılan gözlemlere göre, yavrular bir hafta içinde yüzde 11 büyürken, annenin vücut kütlesi yüzde 14 azaldı. Yavruların midesinde neler olduğunu da inceleyen araştırmacılar, annelerinin derisinin yavruların tek besin kaynağı olduğu sonucuna vardı.



Basiliks:

Suda yürüyen kertenkele saniyede 20 adım atarak suyun üstünde çılgınca koşar. Ayakları suya değdiği anda, her bir parmak iyice kasılarak ayağın yüzey alanının artmasını ve suyu kolayca itmesini sağlar. Böylelikle ayaklar, vücudun ağırlığını rahatlıkla dengelerler. Kertenkelenin ayakları suyu ittiğinde, bir hava baloncuğu oluşturarak fazladan destek sağlar ve diğer ayağın dönüşünü tamamlayıp suya değmesi için zaman kazandırır. Ağırlık ikinci ayağa aktarılırken kertenkele, baloncuk yok olmadan önce birinci ayağını sudan çeker. Hava baloncuğu çok önemlidir, çünkü ayağı doğrudan suya değecek olsa, kertenkele suya düşebilir. Ayrıca kertenkelenin hareketi insanla kıyaslandığında, insanın bu hareketi gerçekleştirebilmesi için saniyede 30 m. koşması ve azami kas esnemesinin 15 katı bir esneme yapması gerekir ki, bu olanaksızdır. 





GEKO:
Geko, nemli tropik bölgelerde yaşayan bir tür kertenkeledir. Ancak bu kertenkele diğer hem cinslerinden bir özelliğiyle ayrılır. Geko duvarda veya tavanda, düz bir yolda yürüyormuşçasına rahat hareket edebilir ya da cilalı bir zeminde baş aşağı bir konumda koşturabilirler. Hatta düz bir tavana tek ayağı ile tutunup, vücudunu aşağı bırakarak asılı durabilirler. 
Gekonun ayaklarının hangi özelliği zemini sıkıca kavranmasına imkan tanımaktadır?
Geko ayaklarında bir yapışkan madde salgılayarak tutunuyor olabilir mi? Bu mümkün değil; çünkü hayvanda yapıştırıcı madde salgılayacak herhangi bir salgı bezi mevcut değildir.
Üstün kavrama özeliğinin vantuzlama yoluyla sağlanması da imkansızl. Çünkü gekonun ayakları vakum ortamında da iş görebiliyor. Bu gekonun vantuzlama yöntemini kullanmadığının en büyük göstergesi. Havanın olmadığı yerde, bir pompayı zemine yapıştırmanın imkansız olduğunu hatırlayın.
Elektrostatik çekimde de söz konusu değil; çünkü yapılan deneylerde gekonun elektron iyonu yüklenmiş havada bile yüzeylere tutunabildiği görülmüştür. Eğer elektrostatik çekim kullanılıyor olsa idi havaya yüklenen iyonlar, bu çekim kuvvetini etkileyip gekonun tutunmasını engellerdi.
Portland'taki Lewis & Clark College'dan çevre fizyologu Kellar Autumn ve University of California Berkeley'den Bio-mühendis Robert Full tarafından liderlik edilen ve Massatchusetts IS Robotics tarafından desteklenen geko takımı gekonun nasıl tırmandığını mikroskobik açılardan incelemişlerdir.
Geko ayaklarında, belki de sadece nükleer fizikçilerin haberdar olabilecekleri bir kuvvet mevcuttur:
Hayvanın ayak parmakları, tıpkı bir kitaptaki sayfalar gibi ince doku yaprakları ile kaplıdır. Her bir yaprak "setae" adı verilen yüz binlerce kıl benzeri uzantılarla kaplıdır. Bir tek gekoda bu kıllardan 2 milyonun üzerinde sayıda mevcuttur. Bu staeler spatula benzeri yüzlerce uca ayrılmaktadır. Her bir ucun kalınlığı milimetrenin beş binde biri kadardır (bir bakteriden bile küçük).
Geko takımının üyeleri bir tane setae'yi ayırıp mikroskobik bir alıcıyla yapışkanlık gücünü ölçtüler. Gekonun ayaklarını uyararak araştırmacılar setayı alıcıya bastırdılar ve sonra geri çektiler. Ve bir tek setanın şaşırtıcı bir güçle çabalarına karşı geldi, bir karıncayı kaldırabilecek kadar bir gücü vardı. 
Bu kıllar hayvanın topuklarına bakacak biçimde konumlandırılmıştır. Geko adım atarken, ayak tabanını yüzeye bastırır ve hafifçe geriye çekerek, kılların zemine maksimum düzeyde temas etmesini sağlar.
Bu esnada ayak ile yüzey arasında, moleküler düzeyde "Van der Vaals" adı verilen zayıf bir çekim kuvveti oluşur. Bu bağlar, bitişik iki atomun taşıdığı elektrostatik yükten kaynaklanır. 
Bir atom pozitif yüklü çekirdeğin negatif yüklü elektron bulutuyla çevrilmesinden oluşur. Eğer çekirdeğin pozitif yükü elektronların negatif yüküne eşitse atom bir yük taşımaz. Ancak elektronlar çekirdeğin etrafında gelişi güzel dolaşırlar. Bazen hepsi çok kısa bir an için olsa dahi atomun bir tarafında toplanırlar. Bu durumda atomun bir tarafı geçici olarak negatif yüke sahipken diğer tarafı artı yüke sahip olacaktır. Bu değişken yükler çevredeki atomları da etkiler: Bir ağacın gövdesine değen bir setayı gözünüzde canlandırın. Şimdi setanın ucundaki atomun elektrik yüklendiğini ve pozitif yüklü tarafının ağaca yakın olduğunu hayal edin. Pozitif yük ağacın gövdesindeki en yakın atomların elektronlarını çekecek ve her iki atomu bir araya getirecektir.
Ayak dolayısıyla da kıllar, belirli bir açı ile kaldırılınca çekim kuvveti de ortadan kalkacak ve hayvan ilerleyebilecekti. 
Van der Waals kuvveti sizin eliniz ve duvar arasında da vardır ama çok zayıftır. Atomik seviyede bakacak olursak elinizin yüzeyi dağlarla kaplı gibidir ve sadece tepedeki atomlar duvarla temas ederler. Ancak gekonun ayağındaki binlerce ıspatula ucu tıpkı bir tutkal gibi duvara yapışır.
Ancak eğer gekonun parmakları gerçek yapışkanla kaplı olsaydı (veya bir zamanlar bilim adamlarının sandığı gibi vantuzlarla) gekonun her ayağını kaldırdığında bu yapışkanlığı kırmak için çok fazla enerji harcaması gerekirdi. Ancak geko takımının bulgularına göre, gekonun duvara değdiği açıyı değiştirmesi ayağını çekmesi için yeterlidir. 



5 yorum:

  1. Suda yürüyen kertenkeleye isa kertenkelesi de diyorlar, çok ilginç bir hayvan... Paylaşımların çok güzel...

    YanıtlaSil
  2. ben de öğrenmiş oldum teşekkürler.paylaşımlar devam edecek :)

    YanıtlaSil
  3. Baykuş çok tatlı çıkmış burda :) Beğendim bu canlıları

    YanıtlaSil
  4. Paylaşımın için teşekkürler canım.

    YanıtlaSil