16 Mayıs 2012 Çarşamba

Seri Katiller...

EDWARD GEIN (ED GEİN)

Gein, sürekli olarak kendi cinsiyetinin günah dolu doğasını anlatıp duran, aşırı mutaassıp, hükmedici bir anne tarafından yetiştirilmişti. 1945’te öldüğü zamanı Ed tüm hayatını korkunç bir baskıyla yönlendiren bu kadının hala duygusal olarak esiri olan 39 yaşında bir bekardı. Annesinin odasının pencerelerine tahtalar çakan Gein, orayı sanki mabetmiş gibi muhafız etti. Ancak evin geri kalan bölümler kısa zamanda çılgın bir adamın sapkınlıklarla dolu mezbahasına dönüştü.

Gein, komşular için birkaç ufak iş yaparak geçimini sağlamadığı zamanlardaki yalnız saatlerini dergilerdeki cinsiyet değiştirme ameliyatları, güney denizlerindeki kafa avcıları ve Nazi zulmünü anlatan yazıları okuyarak geçiriyordu. Onun kendi canavarlığı annesinin ölümünden birkaç yıl sonra başladı. Ümitsiz yalnızlığının ve ilerleyen psikozunun onu itmesiyle etrafındaki mezarlıklara giderek, oradan arta yaşlı kadınların cesetlerini çıkarıp uzaktaki çiftlik evine götürmeye başladı.

      Mutfağına girdikleri zaman, polisler kurbanın başı kesilmiş, içi boşaltılmış bedenini aynı bir av hayvanı gibi çatı kirişine baş aşağı asılmış şekilde buldular. Evin içine giren dedektifler kelimelerle anlatılamayacak korkunçlukta eşyalar buldular. İnsan derisi ile kaplanmış sandalyeler, kafataslarından yapılmış çorba kaseleri, kadın cinsel organlarıyla dolu bir ayakkabı kutusu, içi gazete kağıtlarıyla doldurulmuş ve duvara av hayvanlarının başları gibi asılmış insan yüzleri ve bir kadının vücudunun üst kısmından yapılmış, göğüsleri olan bir yelek. Gein daha sonra bu yeleği ve insan derisinden yapılmış giysileri giyerek kendini annesi yerine koyduğunu itiraf etmiştir.
Annesi hakkında bilinenler zaten alkolik ve zayıf olan kocasını ve çocuklarını kolayca etki altına alan, din saplantısı olan bir kadın olduğudur, ailesini finansal olarak destekleyen kadın, onları şehrin günah dolu yaşamından uzaklaştırmak amacıyla bir çiftlik evi almış ve burada çocuklarını diğer insanlardan uzak tutarak büyütmüştür.


           KATHERİNE KNİGHT

Doğum: 1956 Katherine Knight ömür boyu hapis cezasına çarptırılan ilk Avustralyalıydı. Ekim 2001'de, ayrılmış olmalarına rağmen boşanma davası devam eden kocası John Charles Thomas Price'ı öldürmekten tutuklandı. Knight bir mezbahada çalışıyordu. Kocası ise sık sık şiddete maruz kalıyordu. Kadın eski kocalarından birinin çenesini kırmış, bir başkasının da gözlerinin önünde sekiz haftalık yavru köpeğinin boğazını kesmişti. 29 Şubat 2000 günü Knight ve Price tartışmaya başladılar. Kadın boşanma davasından dolayı çılgına dönmüştü. Kasap bıçağıyla kocasını öldürdü. Otopside adamın vücudunda 37 bıçak izi tespit edildi. Yaraların çoğu çok derindi ve bıçak tüm hayati organlara saplanmıştı. Fakat dehşet daha yeni başlıyordu. Knight kocasını öldürdükten sonra derisini soymuş ve deriyi oturma odalarındaki kapıya taktığı bir et çengeline asmıştı. Sonra adamın cesedini parçalamış, kafasını bir tencereye koyup pişirmeye başlamış ve kalçalarından aldığı eti fırına atmıştı. Yanına da hazırladığı sebzelerle birlikte çocuklarına yedirmeye çalışmıştı. Çocuklar eve gelmeden önce ise polis yetişip kadını tutukladı. Mahkemede kadının ilk vahşet gösterisinin bu olmadığı ortaya çıktı. Knight'ın davası 2006'ya kadar sürdü ve sonunda ölüm cezasına çarptırılarak hapishaneye yollandı. 

MARY ANN COTTON 1832-1873 (KARA DUL)
Mary Ann Cotton 20 kadar kişiyi arsenikle zehirleyerek öldürmüş bir İngilizdi. 20 yaşında William Mowbray'le evlendi ve Plymouth'a taşındılar. Beş çocuklu çiftin çocuklarından dördü ateş ve mide ağrısından öldü. William ve Mary Ann bu ölümlerden sonra ülkenin kuzeydoğusuna döndüler ve üç çocuk daha yaptılar. Fakat bu çocuklar da öldü. Koca ise Ocak 1865'te bağırsak rahatsızlığından hayatını kaybetti. Bu noktada Mary Ann hayat sigortasından 35 bin pound aldı. Bu olay, daha sonra da sık sık tekrar edecekti. Yaşayan bir çocuğu ve ikinci kocası George Ward da bağırsak rahatsızlığı geçirip ölmüştü. Bir çocuğu daha ölünce, yerel gazeteler bu işin peşine düştüler. Mary Ann'in kuzey İngiltere'nin her yerinde dönem dönem yaşadığını, dört kocasının, bir sevgilisinin, bir arkadaşının, annesinin ve on iki çocuğunun öldüğünü ortaya çıkardılar. Bunların hepsi mide ve bağırsak hastalıklarından ölmüştü. Kadın, 24 Mart 1873'te asılarak idam edildi. Oldukça titiz bir kadın olduğu bilinen ve tarihe Kara Dul lakabıyla geçen Mary Ann Cotton'a celladı acımamış, hemen ölmesi için verilmesi gereken damlayı vermemişti. Cotton da bu sebeple ölmeden önce bir hayli acı çekmişti. 
GİLLES DE RAİS (MAVİ SAKAL)

1404 yılında Britanya'nın Machecoul şatosunda köklü ve soylu bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmiştir.
Büyükbabasının isteği üzerine 1426'da Rais, Britanya ile Fransa arasındaki savaş için orduya katıldı. Yetenekli ve başarılı bir asker olan Rais, çevresinde ünlü bir asker olarak nam salmıştır. Bu savaş Rais'nin hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Savaşın yarattığı yıkım, ölümler ve savaş şartları Rais'nin psikolojisinde farklı etkiler yaratmıştır. 1432'de büyükbabasının ölümüyle büyük bir mal varlığına sahip olan Rais, kendini zevke, sefaya adamıştır.Aşırı harcamaları yüzünden mali sıkıntıların bir sonucu olarak yaşadığı şatoyu ipotek ettirmiş ve topraklarının önemli bir bölümünü satmıştır.
5 yıl boyunca Fransa'da kız ve erkek çocuklar kaybolmaya başlamıştı. Bu kayıpların sırrı devam ederken Fransa'da bir cadı avı başlıyordu. Esrarengiz kayıplar hiç bir şekilde açıklanamamıştı. Çocukları kaçıran Rais, çocukların acı çekerek ölmesini seyrederek büyük bir keyif alıyordu. Yavaş yavaş ölen kurbanlarının enselerini kesiyordu. Kan kaybından ölmek üzere olan bir kurbanı acılar içinde ölene dek onunla cinsel ilişkiye giriyordu.Sonra kurbanlarının boğazını kesip kafasını gövdesinden ayırıyordu. İşkence çektirerek öldürdüğü çocukların kafalarını dizip güzellik yarışmaları düzenlerdi. Ailelerin şüphelenmesi üzerine hakkında ortaya atılan şikayetler sonuç vermemişti. Rais'nin güçlü ve soylu biri olması herhangi bir soruşturma başlatılmasını önlüyordu. İşlediği toplu cinayetler Rais de yakalanma endişesi yaratmış, 1438'de satın aldığı Jean Chantoce'ya ait şatoyu satın aldıktan sonra habersiz bir şekilde şatoya gelen Jean'ı haber alan Rais, tüm cinayet delillerini ortadan kaldırmayı başarmıştır. 

Şato'da çalışan uşakları zindanlara sinmiş olan çürümüş ceset kokusundan korunmak için maske takmaya başlamışlardır. Şato'da yer alan 140'tan fazla insan cesedini sandıklara yükleyip ilk yaşadığı şatoya taşıttıktan sonra burada hepsini yaktırmıştır. 1440'ta kendi mülkünü satın almak isteyen papaz Jean Le Ferron'u yakalatıp hapsettirdikten sonra kiliseyi karşısına almış, bir papazı hapsettirmekle kutsal değerlere saygısızlık yaptığı düşünülmüştür. Rais'yi tutuklamak için şatoya gelen okçular, buranın ocağında çok sayıda insan kemikleri ve Rais'nin yatak odasında kanlı çocuk elbiselerini bulmuşlardır. 


ALBERT FİSH

Kuzuların Sessizliği filmine ve filmin Kesh karakteri Hannibal Lecter'a ilham kaynağı olan seri katil.Genellikle küçük ve savunmasız çocukları kurban seçen Albert Fish, cinayetlerinde mutlaka işkenceler uyguluyor,etlerini yiyor, kurbanlarına acı çektirmekten büyük zevk duyarak, bunları din adına yaptığını düşünüyordu. 1920 yılına kadar yaklaşık 15 cinayet işlediği varsayılmaktadır. Seri katil, aynı zamanda kendi kendisine de çeşitli işkenceler uyguluyor, kendi idrarını içip, çivili sopayla kendini dövmek, kasıklarına iğne batırmak gibi cinsel ve fiziksel işkencelerle kendi günahlarını cezalandırdığına inanıyordu. İşkence yaptığı ve öldürdüğü çocukları "tanrıya verilen kurbanlar" olarak düşünüyordu.
1935 yılında yargılanmasının sonunda deliliğine kanaat getirildiyse de elektrikli sandalyede idam cezasına çarptırıldı. Kararı duyunca"Hiç tatmadığı bu büyük zevki tatmaktan mutlu olacağını" açıkladı. 

2 yorum:

  1. Çocuklarına babalarını mı yedirdi? Ay inanmıyorum kadına bak ya. Iyy midem bulandı. Yamyam bu resmen katili aşmış.

    YanıtlaSil